30 Aralık 2010 Perşembe

eslemtü

bükemeyecğim bileği öptüm ve teslim oldum

bıraktım silahlarımı yere, yaşlarımı göğe döküp teslim oldum.

nerden bilecektim ki

merhamet etmesin insanlar bana bu en acımasız silahla vurmasınlar beni

kimse kimseyi teselli etmesin herkes yaşasın yaşamsı gerkeni

çorap da giyiyorum artık patik de

basmıyorum betonlara çıplak ayakla

attım çöpe en küçük özgürlüklerimi

toprağa yaklaşmaya çalışıyorum bedenimle

bir gün gireceğim toprağa

ona benzemeye çalışıyorum ve artık bitter yemiyorum

büyük bir kız oldum

ve insanların içinde ağlamıyorum artık

artık kendime ait bir odam var

ve bastırılmışlıklarım ve boşluklarım

kadim dostum boyalarım ve yalnızlıklarım

ve yazdıklarım

büyük bir adam taslağı olarak yaşıyorum

ve büyük bir adam değil iyi bir kız olmak için yaşıyorum

ve küçücük hücremden dünyaya bakıyorum...

15 Aralık 2010 Çarşamba


eski şarkılar aldı götürdü yine aslında arapçayı seviyorum.şiir dinlemeyi de seviyorum ne de olsa bizim de yaşadığımız hayat be kardeşim.ve istanbulda olmak ne güzel.ama neden bilmiyorum ağlamak geliyor içimden.biz de soluk alıp vermedeyiz.öğrenciliğimi seviyorum. dağınıklığını, irademi, kararlarımı ve uygulama tarzlarımı seviyorum. beyazıtı özledim ve süleymaniyenin arka sokaklarını.mektup yazdım uzun bir aradan sonra. iyi oluyor insan iyiyim dedikçe.mutlu ve mesut ve bahtiyar oluyor insan yazdıkça ve istanbu helvası yarın on muharrem oruç tutmalıyım. ve bu sene evimde laleler ekicem inşallah evet bu sene tekrar inş

vay bee

garip değil mi

ne olacağımızı bilmeden yaşayıp gidiyoruz. büyük laflar etmemek gerek o halde.ve tekrar roman okuyorum ve roman okuyan beni seviyorum.SEVİYORUUUUUUUUUUUUM.sevebilmek ne güzel kendini.

gözlüğümü de seviyorum:)

4 Aralık 2010 Cumartesi

şöyle bir göz attım da senin de iyi şeyler duymaya ihtiyacın olabilir.

benim şehre olan muhabbet ihtiyacım gibi... :) ne demekse!

 uzuuuuun bir aradan sonra denizle buluşmak harika geldi.

bana lazım olan tam da buymuş meğer.

yeni vapurların o en üst katında ve en uçtaki bankta sevgilimle yanyana çıtır simit ve sıcacık çay

ooohhhh. özlemişim İstanbul'u...

sonra cağaloğlunda koşuşturma, telaş, kadıköy ve kordon....

çok mutluyum elhamdülillah.

deşarj oldum sanki, yaşam enerjisiyle doldum gibi.

aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa

çığlık atasım var..

D:

9 Kasım 2010 Salı

şımartıldığım günlerdeki gibi...

ve hayat yola getirir seni dik kafalı küçük aptal

kırar kolunu kanadını, sakat, yara bere içinde bırakır her tarafını ama amacına ulaşır bir şekilde.

kendini bişey sanmamayı öğretir suratına vura vura.

bunun her vesilesinden tüm zerrelerinle tiksinmen bişey ifade etmez

ya da hayran hayran yaşamanın bir önemi yoktur aslında

ve

en zor öğrenileni de öğretir.

sevdiklerinden bir şey beklememeyi 

direnirsen öğrenmemeye her seferinde şoku yersin deney fareleri gibi.

annen olsa sanki kurtarıverecekmiş gibi seni

kafamızdaki en ideal kurtarıcı ve sevgi profili mi anne?

hayatın elinden anneme sığınmak istiyorum. 

her zaman küçük kızı olarak kalacağımı bilmek iyi bir teselli.

bakımsız saçlarımı şefkatli ellerinin okşamaya her daim hazır oluşu iyi bir teselli.

en ihtiyacın olduğu anlarda hiç yanında olamadıysa da senin için hazır olduğunu bilmek iyi bir teselli.

bir anneye sahip olmak hayata karşı iyi bir teselli.

ve ben şimdi annemi çok özlüyorum.

keşke kapatıp gözlerimi küçük yaramaz günlerime dönsem, şımartıldığım zamanlardaki gibi geri geri gidip otursam babamın kucağına ya da anneme hızlıca koşup sarılıversem keşke.


29 Ekim 2010 Cuma

her durumda kaybeden biziz

bir umuttu fakirin ekmeği yine

ve yine aç kalmıştı

bu demekti ki bir gece daha uyumayacaktı.

fakirlik ya işte eller yine boş döndü.

hevesler yine kursakta kaldı.

ışığı söndü gözlerin

vs

vs

geriye yığınla bıkkınlık kaldı. bu yaşta bu kadarı fazlaydı belki ama ne yazası geliyor insanın ne susası. bir derin ahh bile çekmek istemez gayrı. biliyorum ki o da yalan. ve şu gerçek ki giden bizden gidiyor ve her durumda kaybeden biziz, her durumda kandırılan, ağlatılan ve sonunda kaybeden biziz. belki hak etmiyoruz bu kadarını ve fakat bilmiyoruz da ne yapacağımızı. yaşamaksa anlamsız olabileceği kadar anlamsız bu günlerde. koptuğumuz için asıl kaynaklarımızdan. bağlarımızı kopardığımız için çürüdü köklerimiz. çare benim. tek çözüm benim. biliyorum bu işi ben çözeceğim. ya kaçıp dağlara alıp başımı giderek. ya saklanıp yastığımın ardına yok olmayı bekleyerek. ya çıldırmışca gerçekleri haykırarak ya da sadece susarak insanların yüzlerine bakarak. bilmiyorum ne yapacağımı nasıl yapacağımı. tek gücüm zayıflıktan çökmek üzere olan iradem.bir çözüm bulmalı onu canlandırmak için. saatlere, günlere, gecelere direnmeli, kendime direnmeli...

26 Ekim 2010 Salı

mutlu kadınlar ya akıllı kadınlardır ya da şansı yaver gidenler.

19 Ekim 2010 Salı

saçmalıklar kumpanyası...


tamam ilgilenmeyin benimle

görmezden gelin beni, varlığımı yok sayın

bakışlarımın gülüşlerimin, çıkışlarımın, düşüşlerimin farkında olmayın

ve yanınızda dururken gidişlerimin

kaçışlarımın farkında olmayın

bir yerlere sahip olmamak ya da layık omamak değil canı yakan

tercih edildiğim şeylerin süfliliği

bir aptal dizi, bir aptal web sitesi ya da bir aptal telefon oyunu

size bunlardan vakit kalmaması, bunlardan daha az değerliymişsiniz hissi uyandırıyor

ilgilenmeyin benimle

ve ölçmeye çalışmayın açılan mesafeleri

bilmiyormuş gibi sormayın  nedenleri

merak etmeyin sebepleri

 ve sakın benimle ilgilenmeyin

daha ciddi işlerim var benim

 ama yine de küçük bir kızım ve sizleri özleyebilirim

12 Ekim 2010 Salı


...
ve yine bir ekim...
tekim kitaplarımın arasında
şehrin, yüzlerin ve gözlerin arasında tekim...
gelgitler, gülücükler ve gözyaşları
yalnızlığımın tek arkadaşları
hiç değişmedi ekimler
sarılar, kahverengiler, yeşiller
artık uzaklarda deniz
turşular, salçalar, kurular
kurulanlar, karılanlar ve kırılanlar
hiç değişmedi...

6 Ekim 2010 Çarşamba

insan olmak nasip meselesidir...
başka da bişey demiyorum.

19 Temmuz 2010 Pazartesi


iki ham domates

güzel görünüyorlar ama tatları yok aslında...

18 Temmuz 2010 Pazar

ki...

neden hala uğraşıyorsun ki
bırak her şey olduğundan ve olabileceğinden daha fazla kötüye gitsin
neden hala uğraşıyorsun
kaç tokat daha yiyesin var hayatın elinden
bir sefer de bırak artık
bırak akıyorsa aksın akmıyorsa dursun
uğraştıkça hırpalanıyorsan hırpalandıkça uğraşma, bırak
düşmekse yazılı olan kalkamaya çalışıp da yorma kimseyi
sorma
ve söyleme
yaşa işte, daha ne istiyosun ki...

12 Temmuz 2010 Pazartesi

ben de orada oturmak istiyorum

11 Temmuz 2010 Pazar

galiba mutsuzum.
bir şeyleri yitirdiğimi hissediyor gibiyim.
düşünmemeli miyim bunları.
yapmak istediklerimi aslında yapmak istemiyor olabilirim.
hayatımın her karesine sövüp vesvesemi övebilirim.
zaman geçiyor.
beni ve hepinizi kandırıyor olabilirim.

9 Temmuz 2010 Cuma

özensiz özgünlüğün özgürlüğüyle..


Free writting
Uzun bir aradan sonra tekrar sıdıka hanımda bismillah
Vay be ne sular aktı.
Neler gördük geçirdik dört sene boyunca, kimler geldi geçti hayatlarımızdan.
Hayat neler kattı, neler aldı götürdü bizden.
İstanbul.
Kitaplar, romanlar,uçuşan karakterler Vefa’da sohbetler Süleymaniye’de resimler…. Vay be
Hatırlanamayacak kadar çok yaşanmışlık yığıldı.
Kim bilebilirdi bugün bu noktaya gelebileceğimizi?
Ve bitişler…
Ardımızca gelen, bitirişler
Ve başlayışlar muğlak ki içinden çıkılmaz halde.
Bir yığın…
Evet, elde kalan bir yığın,
zaman zaman enkaz, zaman zaman maden dağın
ve ben
ben kimsenin tahmin edemeyeceği bir eşikteyim.
Ve kimse bilmeyecek neden
Gerisini kimse bilmedi, ilerisini kimse görmeyecek
Öyle bir yerdeyim ki sanki yok olmak üzereyim ya da ben olmak

Ve yaşamayı öğretir hayat insana
Aciz küçük efendiye çırpınmayı öğretir
Sonra atıverir seni senin kucağına
Elinde bir parça senle kalırsın ortada

Başka kim anlatabilir hayatı bir derin ahh kadar
Ve başka kim anlayabilir sözsüz sultanları sokaklar kadar
Girift bir bilmecede körce ilerlersin ışığın kadar
Ve karanlıklar efendisi korkar ışığını kaybetmekten
Bir anlamda gizlidir hakikat ve bir ahh’da hayat.

Tükeniyoruz, tüketiliyoruz tüketmediğimiz kadar.

09.07.10
22:47
Yurt- yemekhane

23 Mayıs 2010 Pazar

yağmurlar

evet şimdi bu gece
beni dinlediğini ve anladığını biliyordum
kalbimi ferahlatacağını biliyordum
sana güvenebileceğimi ve sadece sana güvenebileceğimi biliyordum
senin de beni karşılıksız sevdiğini biliyordum
teşekkür ederim Allah'ım ve teşekkür ederim istanbul.

11 Mayıs 2010 Salı


sustum!

ne kadar susulacaksa o kadar sustum!

kendimle konuşuyorum şimdi yalnız...

yalnız yüreğimle dokunuyorum sesime...

kimse duymuyor.



sustum!

sustu dudağımdaki şarkı, gözlerimdeki şiir

yaraları yalayan rüzgar

sokaklarında kahrolduğum şehir

gözlerim konuşuyor yalnız...



sustum!

bir ah sürüp dudaklarıma

ne kadar susulacaksa o kadar susutum

sustu benimle deniz

sustu deli dalgalar, sustu martılar...

umutlarımı sarıp rüzgarlara

uzaklara savuruyorum her gece

yıldız yapıp serpiyorum gökyüzüne

kimse görmüyor...



sustum!

tuz basıp yaralarıma

sustum

içinde volkanlar taşıyan bir derviş gibi

yaslanıp yalnızlığın duvarına

gül döküp kalabalıklara

kimsesiz geziyorum gönül ülkemi her gece

kimse bilmiyor...



gelmiyor beklediğim bahar

yaralar merhem tutmuyor

gözyaşı olup dökülüyorum kaldırımlara

mendil silmiyor

yağmur dinmiyor

sevdiğim bilmiyor...
Nuri CAN

varsın olmasın!..

hak etmediğim halde akıtılan hiçbir gözyaşımın hakkını helal etmiyorum dünya...
yoruldum senin anlamsızlıklarınla uğraşmaktan,
yoruldum dert anlatmaktan ve sustum.
kendini ifade etmek var olmaktı benim için, susturdun sonunda.
sustum dünya. sen dinlemiyorsan ben konuşmuyorum demektir.
huzursa aradığın, buyur. ben sustum. kelimelerim yok artık, sözlerim ve seslerim yok.
sustum ve bilmiyorum benden geriye kalan ben miyim.
buyurun siz diğer konuşanlar, hepiniz her yandan saldırın.
ben yokum.
susturuldum...

25 Mart 2010 Perşembe

"gül dikenli diye üzülme, diken güllü diye sevin" Fatmanur.
























hey gidi seneler!..














sahilsiz miydin hakikat gibi?















oysa İstanbul... hep burda...


5 Mart 2010 Cuma

,,,bülbül cevreyleme güle yazıktır
çok hasretliktir çektim bağrım eziktir...

17 Şubat 2010 Çarşamba

yürüyorum dikenlerin üstünde yaralıyam
oysa her şeyi yerine koymaktı adalet
sadece bunu demiştim.

15 Şubat 2010 Pazartesi


Evet, her karanlığın arkasında bir aydınlığın saklı olduğu doğruymuş,

Her zorlukla beraber iki kolaylığın oduğu da...

Elhamdülillah!..

Karanlık kuyulardan sonra ufka kadar mutluluğu tattırana hamdolsun,

Ufka kadar denizdeki dalgalar sayısınca hamdolsun.

Teşekkür ederim.

30 Ocak 2010 Cumartesi


bu senenin ilk lalesiyle tanıştım bugün, yani aslında dün. pembeyle mor arası henüz tomurcuk bir lale. geçen sene ektiğim mor laleleri hatırlattı bana. ne kadar ümitlenmiştim bu sene açacaklar diye. ama yine açmadılar işte üç senedir olduğu gibi. ve bu sene lale ekmemeye karar verdim. bu sene lale yok sana İstanbul! aslında en çok bu sene ekmek lazım ama yok işte. bir ümidi bir bekleyişi bir heyecanı ve bir hayal kırıklığını daha tatmak istemiyorum. evet biliyorum bunların hiçbiri olmadan bu sene ekeceğim lale açabilir ama açmayabilir de. ihtimal ve risk cesaret ister ve eski cesur kız yok karşında, artık ümid edesim bile yok. ümit de yorar insanı, ümitsizlik kadar. varsın bu sene de lalem olmasın hem zaten şehrin tüm laleleri benim değil mi? BENim, değil mi İstanbul!

29 Ocak 2010 Cuma

l won't cry!


l won't cry
l'm telling you that ı won't cry!
and even if ı do
ıt's not because of you
ı promise you that ı won't cry!
you can't hurt me anymore.

25 Ocak 2010 Pazartesi

beyaz boşluk


boş sokaklarda boş boş gezmek ne güzel

gökleri seyretmek uzun uzun

karlara dokunmak doya doya

soğuğu çekmek nefes nefes

beyaza bakmak boş boş ne hoş

martıları düşünmek, rüzgarı hissetmek

boş boş suratlara bakmadan geçmek

boş bir hayat parçası yaşamak günün boş bir kısmında

ne güzel

izler'e dair...


Hayat hayat hayat
Yaşıyoruz ve ölüyoruz, ölüyoruz ve yaşıyoruz
İki çizgi arasında gidip geliyoruz
İzler bırakarak geride
Ve izler yüklenerek üstümüze
Bakışlarımıza, duruşlarımıza, gülüşlerimize sinen izler
Kimi çok derinlere tutunmuş bizimle her daim gelmeye kararlı
Kimi gündelik meselelerin gündelik yansımaları
Her gece ölümü tadıp her gün hayata dönüyor
Ve aynada izlerimize bakıyoruz her sabah
Nafile çabalarla silmeye ya da üstünü örtmeye çalışıyoruz
Hayat işte vazgeçilmiyor, yaşamaya devam ediyoruz.

23 Ocak 2010 Cumartesi

gökler hüznü kara yığdı ve şehre bu sabah kar yağdı...
....
...
...
...
...
.

21 Ocak 2010 Perşembe

bir dünyalıdan dünya'ya,


Bir ömürlük misafiriz, biz de bırakıp gideceğiz her şeyi herkesin bıraktığı gibi. Bir adımız kalacak arkamızda. Onu temiz bırakmak uğrunadır bu çaba. unutulacak yaptıklarımız, yıktıklarımız; bir adımız kalacak. O da belki hatırlanıp belki unutulacak. Kızacak mısın bize dünya senden o kadar şey alıp da hiçbir şey bırakmadan gittiğimiz için senelerdir. Senle bu kadar iç içe yaşayıp da sana bu kadar uzak oluşumuza dargın mısın. Eziyoruz, üzüyoruz evlatlarını sızlamıyor mu yüreğin. Böyle hayırsız bir misafir soyuna usanmadan cömertçe ev sahipliği edersin, biz gittikten sonra adımıza ne dersin? Sahi, sen ne diyeceksin arkamızdan?
İnsan! Öyle ya arkasına sığınabileceğimiz tek isim, tek bahane insan olmak. Bir ömürlük misafiriz ve şu sana yaptığımıza bak! Bir de kendimize yaptıklarımızı bilsen dünya! Biliyorsun aslında belki de bu yüzden sana bu kadar ayıp etmemizi bize çok görmüyorsun. İnsanız ya yaparız biz böyle şeyler, bunu da insanlığımızdan biliriz.
Bu sefer senin için yazıyorum dünya, bunları sırf sana duyurmak için. Benim öldüğüm günü de göreceksin, en azından böyle düşündüğümü bilmelisin. Sana bir şeyler katabilmek haddim mi bilmem, umarım senden çok şey almadan, seni çok yaralamadan giderim. En son ellerine teslim edecek tek bir bedenim var parçalanıp sana dönüşecek. Biliyorum bunla hakkını ödeyemem ama bir bedenin kullandığı kadarına bedel bir bedeni usulca bağrına bırakıp gideceğim.
Öldüğüm anda tam o anda dünyanın nerelerinde kimler doğacak kim bilir. Belki küçük bir kız çocuğu gelecek dünyaya, sen bunu bileceksin bense bu günlerimi hatırlayıp belki ötelerden sana gülümseyeceğim.

18 Ocak 2010 Pazartesi



Küçük bir dünyada küçük bir kız isen bir yaprağın düşmesi dahi senin için büyük bir şeydir. Silmek büyük bir şeydir tüm yazdıklarını, silmek ve sil baştan başlamak. Küçük bir dünya için büyük bir iştir. Küçük kızı büyütecek bir iştir. Bir yaprak düşer ve bir yaprak daha.. son yaprak düştüğünde, artık yeni çehresine hazır demektir mevsim. Bitmiştir sonbahar ve bu büyük bir şeydir. Merhaba de yeni mevsime küçük kız, bir mevsim daha büyüdün. Kapa gözlerini son baharın son yaprağı düştüğünde. Gözlerini açtığında daha büyük bir dünya bulacaksın karşında ve daha büyümüş olacaksın.


All have to end!
! ne sen sandığım kadar büyüksün dünya, ne ben sandığın kadar küçüğüm!

12 Ocak 2010 Salı


sana dün Y302'den baktım Aziz İstanbul, çıkarmamışsın yeşilleri henüz ve sarılar ve griler içindesin yine... sessizliği dinledik ve sessizlikte konuştuk yine. baktım da şöyle bir; yorgun görünüyorsun. neden? üzerinde taşıyamayacağın yükler mi var? herkesin hayallerinde ve hep en öndesin. kendinden uzaklaştığın oluyor mu hiç? se de sanki başkaları çin yaşıyormuşsun hissine kapılıyor musun bazen. sallama ağaçlarını mahzun mahzun evet der gibi ve ağlama sakın. bugün buna dayanamam.

özeniyorum sana ne güzel sessiz kalbiliyorsun. sükut ile karşılayabiliyorsun. ben daha büyümeliyim İstanbul. döküyorum içimi ansızın çocuk gibi ve utanıyorum sırrımı ifşa ettiğiğm için.

senle yalnız kalmak çok huzur verici ama bu sefer sadece üstünü örtüyorsun hüznün. şu an için bu huzur.biliyorum sonra yine kaplayacak diğerleri her yanımı. bugün ben seni dinliyorum İstanbul, anlat! istiyorsan eğer. yüzme bilmiyorum ve bu sefer çalkantılar o kadar kuvvetli ki boğulmamak için bir limana ihtiyacım var. en iyisi şehri dinlemek.



kağıtarkasındaunutulangillerden bir birey...

bu da tarihsiz..

tesadüf olmasa gerek bir tarihinin olmaması...

ne kadar aynı şeyleri yaşıyoruz zaman zaman...
ey insan! evrende bir nokta bile değilsin.
bu mucizevi yaratışa zarar verme cüretini nasıl kendinde bulabilirsin?

8 Ocak 2010 Cuma

akan bir nehirde iki defa....

Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir anaforunda yaşıyorken hepimiz, değişimin ne yönde olduğuna dikkat etmeliyiz. Evvela yön belirlemek mesele, değil körü körüne yürümek sadece. Zira bir amaçtan ari atılan her adım, hedeften uzaklaşmayadır vesile. Ve durmaktan yakınmamalıyız, akse gitme ihtimali olduğu sürece. İlerlemek… ilerlemek… ilerlemek… ne için, neye doğru, ne diye? Gerekir cevap bulmak her eyleme, yoksa diyecek söz bu gereksiz çaba niye?
Annem olmalıydın bazen,
Bazen çikolatam
Kimsesiz bir kız çocuğu olarak kalmamalıydım boş sokaklarda
Bazen bakmalıydın sadece sessizce
Ve yetmeliydi benim fırtınalarımı dindirmeye
Huzuru sunmalıydın bana gözlerinde
Sözlerinde, dillerinde, ellerinde.
Sükûtun da mutlu etmeliydi, kelamın da
Oysa Varlığın da yaraladı, yokluğun da
Uçmak istediğimde rüzgârım olmalıydın
Yüzmek istediğimde dalgalar.
Kaybolmak istediğimde kapatmalıydın gözlerini
Tutunmak istediğimde uzatmalıydın ellerini
Annem olmalıydın bazen
Ve bazen çikolatam.
Sınav salonlarında kopyam olmalıydın
Vapur hatlarında simidim
Rüzgârda şalım olmalıydın, yağmurda gökyüzüm.
Bakmalıydın gözlerime sadece
Bir sessiz çığlık olmalıydın ağladığımda içimde kopan
Gamzelerim olmadıydın güldüğümde
Ve yanı başımda, öldüğümde
Ve ben,
Son kez sana dokunmalıydım gitmeden önce…

7 Ocak 2010 Perşembe

nem galdı?

evet şimdi..
tam da şimdi sen olmalıydın anne yanımda.

2 Ocak 2010 Cumartesi

gölgesinde zeytin ağaçlarının .....


Ürdünde olmak vardı şimdi simsyahtır gece ve huzur dolu şehir
Uzanmak dama yalnız başına, boylu boyuna
Süheyle bakmak derin derin ve konuşmak diğer yıldızlarla
Belki hafif Arap müziği ama mutlaka nargile ve kahve
Yasemin kokuları altında çölde şöyle bir dolaşıp gelmek
Bir zeytin ağacının altında seni beklemek
Ya da boş sokaklarda konuşmadan yürümek
Anlaşılmamanın tadını çıkarmak bağıra çağıra
Günbatımını seyretmek vardı şimdi yalnızlıkla koyun koyuna
Ürdün’de olmak vardı şimdi simsiyahtır gece ve huzur dolu şehir.
Kar yağsa ne güzel olur
Örtse bembeyaz her şeyin üstünü
Sessiz sakin yağsa tane tane
Bir kız pencereden seyretse
Unutsa dertlerini ve
Kar yağsa ne güzel olur.

1 Ocak 2010 Cuma

şayet bir ölüysen sen de, demektir her geçen gür artıyor yalnızlığın.
anlar mısın neden yaşar yaşayanlar,
ne uğruna katlanırlar bu dünyaya?
sorular sorular sorular...
kalanları mezar taşıma yazın
olmadı hepsine cevap verecek kadar ömrüm.
siz devam edin, toprağım bol olsun.
ne soruları vardır ölmüş bir zihnin ne cevapları.
geride bıraktıkları yalnızca, bir de yapamadıkları...

.sana değil.sana da değil.


Yol arkadaşım olacaktın, en acı anılarım oldun.
Yürüyecektik birlikte, kaldık öylece.
Tutacaktın elimden düşecek olsaydım ben,
Şimdi sadece bakarsın ben önünden geçiyorken

Atabilseydin sadece tek bir adım
Çıkmış olacaktık yola oysa sen durdun hep aynı noktada
Hep aynı noktadan seyrettin hayatı
Ve elinden akıp gideni.

Gölgemizin büyüdüğünü görüp kendimizi büyük sandık,
halbuki güneş batıyordu, anlayamadık.