14 Haziran 2011 Salı
el-veda!
bu sefer de kötüler kazansın...
2 Haziran 2011 Perşembe
bir kere daha...
11 Mayıs 2011 Çarşamba

San'at güneşimizi nakzediyorum affıma sığınarak ve tavrımı affediyorum merhametime sığınarak;
"gökyüzünde ytalnız gezen yıldızlar
yeryüzünde sizin kadar yalnızım" demiş üstad, oysa efendim değil mi ki dikkatli bir nazar ile uzun uzun bakınca görünmeyen saklı küçük yıldızlar teker teker zuhur etmeye başlar. halbuki biz alem-i beşer böyle miyiz? daha bir mercek altında bakılınca hayatlarımıza daha bir yalnız olduğumuz aşikar olmaz mı?
:) gülücükler :)
“Bu aşk burada biter
İyi günler sevgilim,
Ve ben çekip giderim,
Bir nehir akıp gider.”
Anladım ki tutunmaya çalışmaya gerek yok.
Bırakılıyorsak bırakmalıyız anladım.
Duruşumuz onurluydu, gidişimiz asil olmalı (!)
Peki ya gitmek istemeyişimiz?
Peki ya iç yangınlarımız, iç özlemlerimiz, iç hayallerimiz?
Peki ya içimiz?
Sükûtu ve rızayı öğretmeliyiz ona
Şimdi ona bunlar lazım gelir.
Papatyaların koparıldığı mevsimde huzur aranmaz,
Çiçeklere basanlardan şefkat umulmaz
Ve
Ömrünü nefsinin eline verene ömür teslim edilmez!
Anlamalı, kabullenmeli ve susmalısın.
Durmalı ve bakmalısın.
Seyretmelisin Hira’da gibi,
Beklemelisin zindanda gibi,
Sabrı elden, dilden ve gönülden bırakmamalısın Eyyüb gibi,
Ve ilerlemelisin İbrahim gibi,
İbrahimî olmalı ilerleyişin, vazgeçişin, kurban edişin
Ve bir emin belde bulana kadar gönlün dua etmelisin
Çölde unutulmuş yalnız bir çocuk gibi.
10 Mayıs 2011 Salı
28 Nisan 2011 Perşembe
22 Nisan 2011 Cuma
gelmeyin beklenenler gelmeyin :(

Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni,
Gelme, artık neye yarar?
Necip Fazıl Kısakürek
demiş üstad,
demek onun da bekledikleri gelmemiş,
demek o da öyle çok öyle çok beklemiş ki küsmüş beklediğinin gelmeyişine, kızmış ve böyle sitem etmiş,
demek o da elleri boş dönmüş uzun bekleyişinden.
oysa beklemek nasıl bir umuttur, hiç sönmeden yanar içinde,
her an bir sürprizle karşılaşma ihtimalini büyütür de büyütür,
her günü "belki yarın..." diyerek bitirmek ve her yeni güne gittiği ilk günün heyecanıyla başlamak, büyük bir ışıktır. ve yokluğun karanlığı uzadıkça sönmeye mahkumdur.
ve şimdi sen de bana söylediğin tarihte gelmeyeceğim diyorsun. bu ikinci tehir. sana ihtiyacım olduğunda gelmeyeceksen bana ihtiyacın olduğunda da gelme.
belki ben de yokluğunda bulurum seni
ama sen sakın gelme
13 Nisan 2011 Çarşamba
haklıydı peyami safa yalnızız
yalnız ve yine yalnız ve yine yalnız...
ve biz hep yalnızız bu şehrin şehre ait olmayan çocukları
fazlalık olma ruhundan kaçmak için en kalabalıklarda dolaştığımız anlara dahi
biz bu şehrin kartpostallarını biriktiririz umutla
biz iett duraklarında saatlerce bekleriz de şikayet etmeyiz
denize en çok biz bakar, martıları en çok biz anlamaya çalışırız.
en çok bizden götürür şehir, en çok biz yoruluruz aslında
en çok biz laf söyletmeyiz İstanbul'a
içimizde bir ukdedir İstanbullu olamayışımız
en çok biz özleriz gökte yıldızlar görmeyi ve insanlara gülmeyi
gönül şehri uğruna memleketlerimizden biz vazgeçeriz
ve yalnızlıktır gayrı kaderimiz gittiğimiz her yolda
İstanbul'dan sebep bir yanımız hep yalnız, yalnızlıktayız.
9 Nisan 2011 Cumartesi
kırık kıro bir gönülden sitemli sözlerrr...

- Benim kalbimi kırmak suya yazı yazmaya benzer, kırılan kalbimi düzeltmek gece doğan güneşe benzer. Sen o suya yazı yazmayı başardın şmdi güneşin doğmasını bekle...
-
Bir zamanlar ardından bakar ağlardım şimdi dönüp ardıma bile bakmam. Bir zamanlar uğruna dünyaları yakardım şimdi şerefsizim kibrit bile çakmam!!
-
Aşkımız için kan dökmemi istiyorsan sana dünyanın şah damarını keserim illede senin kanın olacak diyorsan mühim değil ben seni toprakta da severim.
-
Sana o kadar kırgınım ki, seni bin parçaya bölsem yetmez. Ama kaybolacak bir parçanada gönlüm elvermez...
-
SUS ARTIK YETER SOZLERIN ICKIDEN BETER..!
-
Beni ne sahte insanlarin sozleri nede soğuk bir namludan cıkan soguk bir mermi yıkabilir beni ancak sensızlık yikar be gülüm
-
Yalnızlığım Değil Sadece yaşadıklarım beni soğutuyor Hayattan, Ve Sen Sevgili Mutlu olursun belki…
-
Seni Anlayan Bir Ben Varım, Beni Anlayansa Bir yalnızlığım ve Şarkılarım var…
-
UNUTMA!! nasıl sensizliği ben yaratmadımsa, tadacağın bensizlikte benim eserim olmayacak..
-
Bugün yeni bir meyhane keşfettim mezarlığın tam karşısında beni ararda bulamassan ya meyhanedeyim ya da tam karşısında...
-
LAF OLSUN DIYE YAZMADIM BU SOZLERIMI. DUYGULARIMI DILE GETIRIR HER BIR KELIMESI, KELIMELERE CEVIRIP SATIRLARA DOKTUM SEVGIMI. SENIN BENI ANLAYA BILEBILMEM ICIN, TURK ALFABESINE GORE YAZDIM HISLERIMI
- nokta.
12 Mart 2011 Cumartesi
...ve yine ben... ıslak kirpiklerimin gerisinden...

Benim kalbim kırılmış kime ne
İşler tıkırında gidiyor mu hocam?
Her gün karnımız doyup,
her akşam başımız yastığa değiyor mu?
Bir kız bir gence küsmüş kime ne
Maaşlar cebe yatıyorsa,
Selamlar vaktinde çakılıyorsa
Kimsesizlik boynum bükmüş kime ne
Mehtap uyanmamışken hala,
Ve ay yakamozda raksa devam ederken
Bir yıldız kaymış kime ne
Hala papatyalar açıyorsa kırlarda
Ve şehre her mevsim laleler geliyorsa
Bir çiçek kopmuş dalından kime ne
Ve geceler sırdaşın olmadılarsa hala
Doğmuyor mu her gün yüzlercesi
Bir güzel ölmüş kime ne
10 Mart 2011 Perşembe
fislik
fislik dünya, her şey ve herkes fislik
fuding falan istemiyorum.
fardesümü de istemiyorum.
fakat tüm fislikler neden yapışıyorlar üzerime?
fardon öyle demek istemedim!
bir kedim bile yok, anlıyor musun...
gökyüzü farlak değil eskisi gibi,
bir tek annem var beni anlayan fakat o da uzakta...
bir dağ istiyorum Allah'ım, bir deniz ya da bir çöl
fazla değil bir küçük ev yada sakin bir göl
duyulma endişesi duymadan bağırmak istiyorum avaz avaz
bir tek esiri olduğum bitmeyen yalnızlığımı alıp heybeme tüm fisliklerden kaçıp kurtulmak istiyorum.
resimlerimi, günlüklerimi, kuru çiçeklerimi, gözlüklerimi, küçük siyah kartlarımı ve tüm anılarımı gömüp şehrin sularına alf dağlarına dönmek istiyorum.
zeze'ninki ya da poliyanna'nın yada heidi'nin yada küçük henry'ninki gibi bir hayat...
çikolata tadında olmasa da olur artık, unuttum sayılır çikolatanın tadını...
ve daha pek çok şeyin
tüketiliyorum neyin uğruna neyin
kılcalları çatlamış kanlı bir beyin
ve birgün yakalayacak huzuru sonsuza değin
beklenen film şehre hiçbir zaman gelmeyecek biliyoruz o halde neden hala gülümsemek için zorluyoruz?
anne olacağım, böyle hayallere dalıp üzmemeliyim kendimi...
kızıma hayal kurmamayı öğretmeliyim, sezen aksu dinlememeyi, aşık olmamayı, aptal olmamayı, saf ve masum olmamayı öğretmeliyim bebeğime
kimseyi hak ettiğinden çok sevmemeyi öğretmeliyim, yağmurları, denizleri, yıldızları hiç göstermemeliyim ona,
annesi gibi mutsuz olmasın...
ağlamamayı öğretmeliyim ona,
insanların onu da üzmelerine izin vermemeliyim,
ben iyi bir anne olmalıyım,
fuding yapmalıyım bebeğime...
3 Mart 2011 Perşembe
bülbülüm altın gibi gösterilen metal kafeste, oysa uçmak yakışırdı bir çiçeğe
bir sakin esinti olarak çıktı yola bu rüzgar...
zaman zaman katılıp diğer dalgalara dev firtınalar oluşturdu,
zaman zaman bir soluk kadar güçsüzleşip tekrar can buldu.
esmekti amacı gidebildiği, girebildiği yere kadar
önüne örülen her duvar ya terbiye etti onu ya kızgınlığını artırdı..
durmamalıydı, zira esinti esmekle var olurdu
kalmamalıydı, kalırsa yok olurdu,
ellerinin arasınındaki güvercini bırakmamalıydı
rüzgara salmaya saçlarını devam etmesine izin verilmeliydi
ve kısacık kestiği saçları dimdik kafasına ve beynine batmamalıydı her aynanın önünden geçişinde...
bir küçük esinti, önüne katıp götürebileceğinden fazlasının arkasına geçemeliydi...
esmeliydi küçük denizlerin üzerinde,
dokunmalıydı küçücük esmer martı gözlerine
atılan bir parça simidi yüklenip sırtına tüm denizi gezdşrmeliydi martılara...
kim ki onu gördü hayran oldu hemen ona sahip olmak istedi..
oysa bilselerdi ki ...


