30 Ocak 2010 Cumartesi


bu senenin ilk lalesiyle tanıştım bugün, yani aslında dün. pembeyle mor arası henüz tomurcuk bir lale. geçen sene ektiğim mor laleleri hatırlattı bana. ne kadar ümitlenmiştim bu sene açacaklar diye. ama yine açmadılar işte üç senedir olduğu gibi. ve bu sene lale ekmemeye karar verdim. bu sene lale yok sana İstanbul! aslında en çok bu sene ekmek lazım ama yok işte. bir ümidi bir bekleyişi bir heyecanı ve bir hayal kırıklığını daha tatmak istemiyorum. evet biliyorum bunların hiçbiri olmadan bu sene ekeceğim lale açabilir ama açmayabilir de. ihtimal ve risk cesaret ister ve eski cesur kız yok karşında, artık ümid edesim bile yok. ümit de yorar insanı, ümitsizlik kadar. varsın bu sene de lalem olmasın hem zaten şehrin tüm laleleri benim değil mi? BENim, değil mi İstanbul!

29 Ocak 2010 Cuma

l won't cry!


l won't cry
l'm telling you that ı won't cry!
and even if ı do
ıt's not because of you
ı promise you that ı won't cry!
you can't hurt me anymore.

25 Ocak 2010 Pazartesi

beyaz boşluk


boş sokaklarda boş boş gezmek ne güzel

gökleri seyretmek uzun uzun

karlara dokunmak doya doya

soğuğu çekmek nefes nefes

beyaza bakmak boş boş ne hoş

martıları düşünmek, rüzgarı hissetmek

boş boş suratlara bakmadan geçmek

boş bir hayat parçası yaşamak günün boş bir kısmında

ne güzel

izler'e dair...


Hayat hayat hayat
Yaşıyoruz ve ölüyoruz, ölüyoruz ve yaşıyoruz
İki çizgi arasında gidip geliyoruz
İzler bırakarak geride
Ve izler yüklenerek üstümüze
Bakışlarımıza, duruşlarımıza, gülüşlerimize sinen izler
Kimi çok derinlere tutunmuş bizimle her daim gelmeye kararlı
Kimi gündelik meselelerin gündelik yansımaları
Her gece ölümü tadıp her gün hayata dönüyor
Ve aynada izlerimize bakıyoruz her sabah
Nafile çabalarla silmeye ya da üstünü örtmeye çalışıyoruz
Hayat işte vazgeçilmiyor, yaşamaya devam ediyoruz.

23 Ocak 2010 Cumartesi

gökler hüznü kara yığdı ve şehre bu sabah kar yağdı...
....
...
...
...
...
.

21 Ocak 2010 Perşembe

bir dünyalıdan dünya'ya,


Bir ömürlük misafiriz, biz de bırakıp gideceğiz her şeyi herkesin bıraktığı gibi. Bir adımız kalacak arkamızda. Onu temiz bırakmak uğrunadır bu çaba. unutulacak yaptıklarımız, yıktıklarımız; bir adımız kalacak. O da belki hatırlanıp belki unutulacak. Kızacak mısın bize dünya senden o kadar şey alıp da hiçbir şey bırakmadan gittiğimiz için senelerdir. Senle bu kadar iç içe yaşayıp da sana bu kadar uzak oluşumuza dargın mısın. Eziyoruz, üzüyoruz evlatlarını sızlamıyor mu yüreğin. Böyle hayırsız bir misafir soyuna usanmadan cömertçe ev sahipliği edersin, biz gittikten sonra adımıza ne dersin? Sahi, sen ne diyeceksin arkamızdan?
İnsan! Öyle ya arkasına sığınabileceğimiz tek isim, tek bahane insan olmak. Bir ömürlük misafiriz ve şu sana yaptığımıza bak! Bir de kendimize yaptıklarımızı bilsen dünya! Biliyorsun aslında belki de bu yüzden sana bu kadar ayıp etmemizi bize çok görmüyorsun. İnsanız ya yaparız biz böyle şeyler, bunu da insanlığımızdan biliriz.
Bu sefer senin için yazıyorum dünya, bunları sırf sana duyurmak için. Benim öldüğüm günü de göreceksin, en azından böyle düşündüğümü bilmelisin. Sana bir şeyler katabilmek haddim mi bilmem, umarım senden çok şey almadan, seni çok yaralamadan giderim. En son ellerine teslim edecek tek bir bedenim var parçalanıp sana dönüşecek. Biliyorum bunla hakkını ödeyemem ama bir bedenin kullandığı kadarına bedel bir bedeni usulca bağrına bırakıp gideceğim.
Öldüğüm anda tam o anda dünyanın nerelerinde kimler doğacak kim bilir. Belki küçük bir kız çocuğu gelecek dünyaya, sen bunu bileceksin bense bu günlerimi hatırlayıp belki ötelerden sana gülümseyeceğim.

18 Ocak 2010 Pazartesi



Küçük bir dünyada küçük bir kız isen bir yaprağın düşmesi dahi senin için büyük bir şeydir. Silmek büyük bir şeydir tüm yazdıklarını, silmek ve sil baştan başlamak. Küçük bir dünya için büyük bir iştir. Küçük kızı büyütecek bir iştir. Bir yaprak düşer ve bir yaprak daha.. son yaprak düştüğünde, artık yeni çehresine hazır demektir mevsim. Bitmiştir sonbahar ve bu büyük bir şeydir. Merhaba de yeni mevsime küçük kız, bir mevsim daha büyüdün. Kapa gözlerini son baharın son yaprağı düştüğünde. Gözlerini açtığında daha büyük bir dünya bulacaksın karşında ve daha büyümüş olacaksın.


All have to end!
! ne sen sandığım kadar büyüksün dünya, ne ben sandığın kadar küçüğüm!

12 Ocak 2010 Salı


sana dün Y302'den baktım Aziz İstanbul, çıkarmamışsın yeşilleri henüz ve sarılar ve griler içindesin yine... sessizliği dinledik ve sessizlikte konuştuk yine. baktım da şöyle bir; yorgun görünüyorsun. neden? üzerinde taşıyamayacağın yükler mi var? herkesin hayallerinde ve hep en öndesin. kendinden uzaklaştığın oluyor mu hiç? se de sanki başkaları çin yaşıyormuşsun hissine kapılıyor musun bazen. sallama ağaçlarını mahzun mahzun evet der gibi ve ağlama sakın. bugün buna dayanamam.

özeniyorum sana ne güzel sessiz kalbiliyorsun. sükut ile karşılayabiliyorsun. ben daha büyümeliyim İstanbul. döküyorum içimi ansızın çocuk gibi ve utanıyorum sırrımı ifşa ettiğiğm için.

senle yalnız kalmak çok huzur verici ama bu sefer sadece üstünü örtüyorsun hüznün. şu an için bu huzur.biliyorum sonra yine kaplayacak diğerleri her yanımı. bugün ben seni dinliyorum İstanbul, anlat! istiyorsan eğer. yüzme bilmiyorum ve bu sefer çalkantılar o kadar kuvvetli ki boğulmamak için bir limana ihtiyacım var. en iyisi şehri dinlemek.



kağıtarkasındaunutulangillerden bir birey...

bu da tarihsiz..

tesadüf olmasa gerek bir tarihinin olmaması...

ne kadar aynı şeyleri yaşıyoruz zaman zaman...
ey insan! evrende bir nokta bile değilsin.
bu mucizevi yaratışa zarar verme cüretini nasıl kendinde bulabilirsin?

8 Ocak 2010 Cuma

akan bir nehirde iki defa....

Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir anaforunda yaşıyorken hepimiz, değişimin ne yönde olduğuna dikkat etmeliyiz. Evvela yön belirlemek mesele, değil körü körüne yürümek sadece. Zira bir amaçtan ari atılan her adım, hedeften uzaklaşmayadır vesile. Ve durmaktan yakınmamalıyız, akse gitme ihtimali olduğu sürece. İlerlemek… ilerlemek… ilerlemek… ne için, neye doğru, ne diye? Gerekir cevap bulmak her eyleme, yoksa diyecek söz bu gereksiz çaba niye?
Annem olmalıydın bazen,
Bazen çikolatam
Kimsesiz bir kız çocuğu olarak kalmamalıydım boş sokaklarda
Bazen bakmalıydın sadece sessizce
Ve yetmeliydi benim fırtınalarımı dindirmeye
Huzuru sunmalıydın bana gözlerinde
Sözlerinde, dillerinde, ellerinde.
Sükûtun da mutlu etmeliydi, kelamın da
Oysa Varlığın da yaraladı, yokluğun da
Uçmak istediğimde rüzgârım olmalıydın
Yüzmek istediğimde dalgalar.
Kaybolmak istediğimde kapatmalıydın gözlerini
Tutunmak istediğimde uzatmalıydın ellerini
Annem olmalıydın bazen
Ve bazen çikolatam.
Sınav salonlarında kopyam olmalıydın
Vapur hatlarında simidim
Rüzgârda şalım olmalıydın, yağmurda gökyüzüm.
Bakmalıydın gözlerime sadece
Bir sessiz çığlık olmalıydın ağladığımda içimde kopan
Gamzelerim olmadıydın güldüğümde
Ve yanı başımda, öldüğümde
Ve ben,
Son kez sana dokunmalıydım gitmeden önce…

7 Ocak 2010 Perşembe

nem galdı?

evet şimdi..
tam da şimdi sen olmalıydın anne yanımda.

2 Ocak 2010 Cumartesi

gölgesinde zeytin ağaçlarının .....


Ürdünde olmak vardı şimdi simsyahtır gece ve huzur dolu şehir
Uzanmak dama yalnız başına, boylu boyuna
Süheyle bakmak derin derin ve konuşmak diğer yıldızlarla
Belki hafif Arap müziği ama mutlaka nargile ve kahve
Yasemin kokuları altında çölde şöyle bir dolaşıp gelmek
Bir zeytin ağacının altında seni beklemek
Ya da boş sokaklarda konuşmadan yürümek
Anlaşılmamanın tadını çıkarmak bağıra çağıra
Günbatımını seyretmek vardı şimdi yalnızlıkla koyun koyuna
Ürdün’de olmak vardı şimdi simsiyahtır gece ve huzur dolu şehir.
Kar yağsa ne güzel olur
Örtse bembeyaz her şeyin üstünü
Sessiz sakin yağsa tane tane
Bir kız pencereden seyretse
Unutsa dertlerini ve
Kar yağsa ne güzel olur.

1 Ocak 2010 Cuma

şayet bir ölüysen sen de, demektir her geçen gür artıyor yalnızlığın.
anlar mısın neden yaşar yaşayanlar,
ne uğruna katlanırlar bu dünyaya?
sorular sorular sorular...
kalanları mezar taşıma yazın
olmadı hepsine cevap verecek kadar ömrüm.
siz devam edin, toprağım bol olsun.
ne soruları vardır ölmüş bir zihnin ne cevapları.
geride bıraktıkları yalnızca, bir de yapamadıkları...

.sana değil.sana da değil.


Yol arkadaşım olacaktın, en acı anılarım oldun.
Yürüyecektik birlikte, kaldık öylece.
Tutacaktın elimden düşecek olsaydım ben,
Şimdi sadece bakarsın ben önünden geçiyorken

Atabilseydin sadece tek bir adım
Çıkmış olacaktık yola oysa sen durdun hep aynı noktada
Hep aynı noktadan seyrettin hayatı
Ve elinden akıp gideni.

Gölgemizin büyüdüğünü görüp kendimizi büyük sandık,
halbuki güneş batıyordu, anlayamadık.