27 Kasım 2008 Perşembe

Ajanda Sayfalarından




Ajandamı karıştırıken geçen sene yaşadığımız anlamsız/enteresan olaylar üzerine düşülmüş şöyle bir not buldum. (aynen aktarıyorum):

"Siyaset ve Erdem

Hayatımıza farklı dönemlerde farklı kaideler giriyor. önce hepsinin vazgeçilmez temel prensibler olduğunu düşünüyoruz. sonra onlar çatışıyor ve kaos.. ne yapacağımızı bilmeden bocalıyoruz.sonra o, büyük kurtarıcı (!) çözüm, geliyor; siyaset. politik oluyoruz ve bütün sorunlar çözülüveriyor.

nasıl mı?

Önce ulü'l-emr'e itaati öğrendik. Ailemizde baba reis idi ve biz onun dediklerine tâbi olduk. sonra okulda bizim için her zamn iyiyi düşnen öğretmenlerimiz oldu, biz onlara da tabi olduk. çünkü onlar bizden daha büyüktü ve iyiyi bizden daha iyi temin edebilirlerdi. yöneticiye itaat bizim için temel bir ilke oldu.

Sonra dürüstlük ilkesi girdi hayatımıza, ne olursa olsun yalan söylemeyecektik. Annelerimiz, okullarımız, çevremiz hep bunu telkin etti bize: aman yavrum hangi şartlarda olursan ol, sakın yalan söyleme. Bunu da hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olarak kabul ettik ve hep öyle olmaya çalıştık.

Ve birgün öyle bir an geldi ki; temel kaidelerimiz çatıştı. yöneticilerimize itaat edebilmemiz için çok dürüst olmamamız gerekti. itaatsizlik olmazdı; çünkü onlar bizim iyiiğimiz için (bizi daha iyi yönetebilmek için) bunu istemişlerid bizden. peki ya dürüstlük! annemiz zararımıza da olsa dpğru söylememizi istemişti. o halde ne yapacaktık şimdi? tek çözüm, politik davranmak. bir ölçüde dürüstlükten ödün vermeyip, itaati elden bırakmamak. ikisi aynı yolda yürümüyorsa, ikisisnin de yürüyeceği ortak bir yol oluşturmak.


bizim neyi yapmak istediğimiz mi? aslında bunun pek debir önemi yoktu. önemli olan yapılması gerekeni yapmaktı. siyaset böyle birşeydi; nabza göre şerbet. nerde nasıl olman gerekiyorsa örada öyle davranmaktı. evet o an için çekip alırdı bizi o durumdan, peki ya bizden aldıkları!?..



Mesela Erdem, neden yıllar önce siyasete küsmüştü ve onun yanına hiç uğramıyordu?


Neydi ki alıp veremedikleri, paylaşamadıkları şey? Biz mi? her ikisi de sadece bizi tarafına çekmeyi mi sitiyordu?

Keşke biraz politik davransalardı, bizim için sorun değil, bazen onunla bazen diğeriyle ourduk biz."






bu yazıyı yazdığım zamanı hatırlıyorum ne kadar da kzımıştım. şimdi ise gülerek okuyorum. :)






24 Kasım 2008 Pazartesi

hayat garip
insan da öyle,
50 alabilmek için dua ederken
60 alınca üzülüyoruz.
kendimize karşı da mı dürüst olamıyoruz artık?
ne tuhafiz ya
bizi anlmak zor,
anlamamak da.

21 Kasım 2008 Cuma


üsküdar da sonbahar son demlerini yaşamaktaymış da benim haberim yokmuş. iki haftalık vize inzivasından yine tek parça çıkabilmenin sevinciyle sahillere vurdum kendimi... denizde tezat var bugün hem gri, hem coşkulu... ben griye durgunluğu yakıştırırım ama o coşku katmış... dalgalar İstanbulu tokatlar gibi vuruyor kendini kıyıya...Üsküdar sonuna kadar sonbahar bugün, yapraklara sarılıp öpmememk içn kendimi zor tutuyorum. Toprağa koştum ve avuçlarımın arasından süzülüşü çok hoşuma gitti. Çok güzel kırmızı, sarı, turuncu yapraklar topladım bugün.

18 Kasım 2008 Salı

Sure-i Nur

ne yapıyoruz biz Allah'ım? nereye bu gidiş ,
sürükleniş desem daha mı doğru olur?
gün içinde haç defa unutuyoruz sana kul olduğumuzu?
ya da kaç defa hatırlıyoruz desem hada mı doğru olur?
Nur,
bir nur gibi doğdu kalbime
dank etti birden,
herşey karardı sandım, hayır bu nurun aydınlığıydı
dur da bir bak yaşantına dedi Nur
dur da bir bak!
bilmemekten mi diye sordu beyin
yoo diye cevap verdi dil: unutmaktan
peki ya bu kadar unutmak ne diye?
dil sustu,kalp bilyordu cevabı
sızladı, yandı, kıvrandı durdu
dili yoktu kalbin bişey diyemedi
suçlu biliyordu kendini
pişman gözlerden yaşlar süsüldü
ne diyordu Nur bangı bangır:
"mü'min kadınlara söyle bakışlarını indirsinler"
gözler utancından kızarana dek ağladı
ama bakışlar söz dinlemiyordu ki
Nur çok yaralayıcı oldu bu sefer,
pınarları kurumaya yüz tutmuş gözler,
indirdi bakışlarını bir daha kaldırmama sözüyle
ihtiyacı olan tam da böyle bir tokatmış,
kalp silkindi,
uyuyan hücreler uyandı
bu bir teyakkuzdur, yola devam dedi beyin
ve tuttu gözlerin elinden kalp,
beynin ardından ilerleyerek
beyin ipleri aldı eline
kattı diğerlerini önüne;
birinci nefis terbiyesi operasyonu hayrola!...
nefse zincirler vurula!..
nur üstüen nur ola!..

not izafi bir kavram !

arkadaşı yemekte üzgün üzgün, kendisini teselli etmesini bekleyerek 86 aldığını söylerken o içinden 56 alabilmek için yaptığı duayı hatırlıyordu.

15 Kasım 2008 Cumartesi

bekle.. bekle.. beklee...
ya az kaldı. ya dah çok var...

14 Kasım 2008 Cuma

Kırmızı ve Mavi


Bir yanımda alevler yanıyor,
Bir yanımda hırçın dalgalar
Bir tarafım yanıyor ve yakıyorken,
Diğer tarafım sürekli onu söndürmek peşinde.
Bir gözüm mavi, bir gözüm kırmızı
Dünyayı iki gözle seyretmek zor,
Bir gözümü kapattığımda
Güneş kırmızı, yer kırmızı, sular kırmızı,
Her yer yanıyor,
Elimi neye değsem sıcak,
Her şey yakıcı
Kalbim kırmızı,
Kanıyor ve yanıyor.
Diğer gözümü kapattığımda
Deniz mavi, toprak mavi, kitaplar mavi
Serin ve soğuk…
Rüzgarda kuruyan gözyaşım mavi,
Martılar mavi, durgun ve sakin

İçten kırmızı zorluyor, maviyi alt etmek için,
Durun savaşmayın diyorum ama
Biliyorum
Ne zaman ki iki göz aynı anda kapanacak,
Bilirim o zaman bitecek mavi ile kırmızının savaşı,
Ve siyah kazanacak!

help me! ya Rabbi!..


Allah’ım hayat neden bu kadar zor
Biz mi zorlaştırıyoruz bilmiyorum
Ya da aslında bizim hiçbir şey yaptığımız yok da
Onlar mı zorlaştırıyorlar
Oooof
Of
Of demek bile yasak
İsyan değil haşa
Sadece
Sadece,,,
Sadece ne olduğunu bilmiyorum
Sadece ağlamak istiyorum
Hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyorum
İnsanlardan bir beklentim yok
Rabbim bize kaldırabileceğimizden fazlasını yükleme
Yüklendiklerimizi hafiflet, kolaylaştır
Yoksa daha çok ezilirim
Artık dayanmıyorum galiba
Nolur yardım et
Bir çıkar yol göster
Ya kafayı yiycem
Ya da her şeyi bırakıp gidicem
Şimdiye kadar yaptığım ne varsa yıkıp, bırakıp gidicem
Vaktim yok
Gücüm yok, yıkıp tekrar yapmaya
Tekrar yapmak isteyen kim ki
Hayat neden bu kadar zor
Yaşamak neden bu kadar zor
Milyonlarca insan yaşıyor
Ben neden beceremiyorum rabbim
Bu kadar mı acizim?
Acizim tabi, neye güç yetirdim ki şimdiye kadar
Kendi hayatımı bile yönetemiyorum.
Kendi hayatım diye bişey varsa eğer
Çok zor…
Bitsin demekten korkuyorum
Bilmiyorum ki ne olacak bitince!
Ağlamak, ağlamak…
Rabbim fıtratıma koymadığın eğilimleri bende var sandırıp da onların peşinde bir ömür tükettirme!
Lütfen yardım et
Bu kez gerçekten acil yardımına ihtiyacım var.
Lütfen!

12 Kasım 2008 Çarşamba

bazen beni hiç anlamadığını düşünüyorum!..
mutluyum, mesudum, bahtiyarım yanımda :)
ağzımda çikolata tadı
yanı başımda
esen yel,
pencerem açık ve telli, yani kediye karşı önlemli
mavi hırkam üstümde, annemin kulakları çınlasın.
yarın tefsir sınavı var
bedrettinni kemikleri sızlasın!
güzelcik, güzelcik nerdesin?
beni duyuyorsan ses ver,
ses veremezsen geliver
istanbul ne güzel
bu rüya hiç bitmesin!
....

10 Kasım 2008 Pazartesi

birinci sınav sillesini yedikten sonra nedense çok mutlu bir şekilde döndüm yurda. kelpetin yine bize ilk okul muamelesi yaptı. gazali de neden selefden bahsetmiyorsa anlamadım ne olur sanki öçyle olsaydı da fazladan birkaç puan alsaydık. ilk sınav
tam bir fiyasko..
3 soru
2 cevap
1 cevapımsı
Allah kabul etsin.
İbn Teymiye'ye kızıyorlar selefiyenin felsefeni yapmış diye
ben bugün hepsinin toptan felsefesini yaptım ama bakalım işe yarıyacak mı

6 Kasım 2008 Perşembe

mtululuğu kalıba döküp adını "BİTTER" koymuşlar...



















mutluluk...





bir beni anlayamadım,








bir de seni.






varlığın senin elinde mi,







yoksa benim mi?







hem çok yumuşaksın hem sert,







ben mtululuğu ısırmayı seviyorum.



kıtır, kıtır,
simsiyah
ve soğuk..

ağız dolusu siyah mutluluk,






ağızdan damarlara, tüm vücuda yayılan siyah mutluluk






altın yaldızlı jelatinler içinde saklı cevher,






mutluluk saklı acını ruhuma döküver



yataktan sıcak, uykudan tatlısın,






anadan ayrıyı bir sen anlarsın





17:24

4 Kasım 2008 Salı

Amaaaaan zor insan
İnsan olmak da zor
Olamamak da,
Olamayanlarla yaşamak da...
21.10