Nedenini bilmiyorum yataktan çıktım ve bilgisayarı açtım. Sabah saat 7. ne yazacağım ya da ne yazmam gerektiği hakkına bir fikrim yok. Gün güzel olacağa benziyor ancak içim buruk. Uykusuzluk yaramıyor insana. 07.07. gerçekten beni düşündün mü şu anda. Sanmıyorum. Muhtemel ki uyuyorsun. Yüzyıllardır insan kendini kandırmayı ve avutmayı çok iyi biliyor. İnsan kendini tanıyor. Mutlu olabilmek için kandırılmaya ihtiyacı olduğunu biliyor. Oysa gerçek… Sanırım bu o kadar da önemli değil. Hepimiz kendi gerçekliğimizde yaşamıyor muyuz?
Evet, hepimiz kendi çizdiğimiz çizgilere basıyoruz. Hayat yolunda yürüyüşümüzün adı bu. Yo aslında o çizgiler bize ait değil. Peki ya adımlar… Yazdığını sandığın oyunda oyuncu olduğunu görüp de gözlerini kapatmadan, ya da dönüp arkanı koşarak uzaklaşmadan öylece bu gerçeğin karşısında durmak zor değil mi? Hayır! Kaçacak yer yoksa durmak değil zor olan nasıl duracağını belirlemek.
Durmak, durabilmek, tutunabilmek…
Merkeze neyi çevreye neyi koyacağını bilmek, neyi neyin etrafında döndüreceğini bilmek. Tabi önce durmak, varlıkta bir yer edinmek. Var olup da varlıkta yer edin(e)memek? Ne acı! En başından beri yaptığın sadece sabitlemek, durdurmak iken ey insan, bu sürüklenişin niye?... Maddeye geçer de sözün kendine geçmez mi? Ne ki fazlan, 21gr.
Kurtulmak için mi korkulardan tüm bu çaba. Ne acziyet tanrım! Ne büyük güç ve ne utanç. Gülüyorum sana insan. Uzun bir yol şu önündeki ve tek yolluğun korkun, varlığından bu yana kendisiyle var olduğun. Denir ki Tanrı, evrenin hareket etmeyen ilk hareket ettiricisidir. Peki ya insan, evreni durdurma gücüne sahip olduğu halde kendisi duramayan hareketli!
Dur artık! Artık dur ve ol, var ol!
Yapman gerekeni bildiğin halde yapamıyorsan bilmediğin ne?
Ruhum daraldı! Ruh dediğim de ne ola ki; hakkında ne kadar az şey bilip ne kadar çok konuşuyoruz.
14.09.09
08.00
Oturma odası
Evet, hepimiz kendi çizdiğimiz çizgilere basıyoruz. Hayat yolunda yürüyüşümüzün adı bu. Yo aslında o çizgiler bize ait değil. Peki ya adımlar… Yazdığını sandığın oyunda oyuncu olduğunu görüp de gözlerini kapatmadan, ya da dönüp arkanı koşarak uzaklaşmadan öylece bu gerçeğin karşısında durmak zor değil mi? Hayır! Kaçacak yer yoksa durmak değil zor olan nasıl duracağını belirlemek.
Durmak, durabilmek, tutunabilmek…
Merkeze neyi çevreye neyi koyacağını bilmek, neyi neyin etrafında döndüreceğini bilmek. Tabi önce durmak, varlıkta bir yer edinmek. Var olup da varlıkta yer edin(e)memek? Ne acı! En başından beri yaptığın sadece sabitlemek, durdurmak iken ey insan, bu sürüklenişin niye?... Maddeye geçer de sözün kendine geçmez mi? Ne ki fazlan, 21gr.
Kurtulmak için mi korkulardan tüm bu çaba. Ne acziyet tanrım! Ne büyük güç ve ne utanç. Gülüyorum sana insan. Uzun bir yol şu önündeki ve tek yolluğun korkun, varlığından bu yana kendisiyle var olduğun. Denir ki Tanrı, evrenin hareket etmeyen ilk hareket ettiricisidir. Peki ya insan, evreni durdurma gücüne sahip olduğu halde kendisi duramayan hareketli!
Dur artık! Artık dur ve ol, var ol!
Yapman gerekeni bildiğin halde yapamıyorsan bilmediğin ne?
Ruhum daraldı! Ruh dediğim de ne ola ki; hakkında ne kadar az şey bilip ne kadar çok konuşuyoruz.
14.09.09
08.00
Oturma odası


